"Hayatınızı seviyorsanız, zamanınızı boşa geçirmeyiniz; çünkü zaman hayatın ta kendisidir."
 Benjamin Franklin
Gerçekten yaşamak kolay değildir. Bunun için öncelikle yaşamanın ne olduğunu deneyimlemek lazım. Ya da deneyimlemeye çalışmak. Yaşamın yanından bir ırmak gibi geçip giden biri için yaşamış olmanın nasıl bir kıymeti olabilir ki, henüz bir ölüyken. Sadece buyrukları kabul eden biri için, yaşamanın nasıl ve neden anlamı olabilir? 
Yüce bir amaç uğruna zamansız olmayı deneyen herkes için aslında ölümsüzlük vardır. Ölüm, bir maddenin hiçlikte kayboluşu ise bir daha yaşanmayacak gibi yaşanmalıdır. Çünkü insan ölecektir. Fakat her bedenin özgürce yaşaması için yalnızca deneyimlemesi lazım. Benim, senin, onun. Birilerin deneyip, yaşaması lazım. Çünkü yaşam, sonsuz bir gizemi barındıran bir denklem. Hiçliğe sürüklensek bile, bizlerin cezalandırıldığına inansak bile, hayat hastalığı ile tedavisi bulunamayan bir hastalığa karşı yaratılmış olsak bile. 
Belki cezalandırıldık ve  öleceğimizi bilincinde olarak bile bile yaşam  verildi. Belki de, yaşamanın kıymetini anlamamız  için varoldu ölüm. Sonsuz düzlemin bir yansımasi gibi.
Ölümün kıyısına biraz olsun yaklaşmaya denediğimizde, içimizden haykırışlar yükselir. 

Hiç yaşamamış gibi, bir daha yaşanmayacak gibi. bir dahakine, anlamlı yaşayacağım deriz. Fakat hayat, bu fırsatı verdiğinde her şey yine eski haline döner. Ve insan kafasını vurmaya başlar duvarlara.
Ölüm için bazı şeyler bağımsızdır. Bu nedenle bize gelmeyeceğine inanmış olup olmamız onun için pek önemli sayılmaz. Tesadüfen verdiği bu şansı, bir daha vermeyebilir. Bir dahakine vereceğinin garantisi yoktur. Bu yüzden, kaleminden çıkmıştı Nazım'ın mısralar:

"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, ağaç dikeceksin.
Hemde öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölümden korktuğun halde ölüme inanmadığın için.
Yaşamak yani ağır basığından."
Son anlarımı düşünüyorum, ellerim düşüyor yatağımın kenarına. Belki de bir hastane köşesinde ya da aniden, bir yemekte ya da gökyüzüne doğru açmışken ellerimi. Ölümü düşünüyorum, sessizliğin kederini ve merakın inanılmaz ölçüsüzlüğünü. Düşünüyorum, ölmemek için düşünüyorum. 
Çünkü sonradan düşünmeye mahkum olmaktır ölüm. 
Ölüm dedim, ölüm bir maddeni yok oluşu mudur aniden? Ölüm, insanların içerisinde yaşamdan elini, kolunu çeken biri için ne anlama geliyordur? Ölüm sahiden, hayat kavgasına karışmadan yalnızca yenilemek midir popüler dünyayı. 
Benjamin Franklin söylemişti, boş zamandı bizi öldüren. Yapacak işimiz olmadığına inandığımız yanılgısıydı ölüm.
Ölüm, yalnızca maddesel değildi. 
Ölüm, yaşayacak dakikalarımızın olmadığına olan inancımızdı aslında.
Yaşamdan korkarak!